27 Mart 2009 Cuma

İltihap

Otostop çekiyordum. Rezil durumdaydım. Yaklaşık 2 aydır yıkanmamıştım, kokuyordum leş gibi. Param yoktu, 5 milyonum vardı belki. Nereye gideceğimi de bilmiyordum, “if god was one of us” şarkısını söylüyordum içimden. Bazen de ıslıkla melodisini mırıldanıyordum, mırıl mırıl. Bir yandan da, yaklaşık 10 sene önceki hayatımı düşünüyordum. Alfa Romeo’m vardı. Bir tane ciddi, 3 tane de sadece yattığım kız arkadaşım vardı. Her gece bir yerdeydim. Para akıyordu o zamanlar. Taa ki bir gün babam cinnet geçirip fabrikamızı ateşe verene kadar. Ateşe de vermemiş içinde dinamit patlatmıştı herif. Olaydan kör ve iki kolunu kaybederek kurtulmuştu, şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Sigortadan da para alamamıştık. Bankadaki para da eriyince evi satıp rulete yatırmıştım. Yattığıyla da kaldı orada zaten. Karşı çıkan annemi de huzur evine yerleştirip, yollara vurmuştum kendimi. “just a stranger on the bus” diye devam ettim şarkıya, önümden otobüs geçerken. Bir yandan da otostop çekmeye devam ediyordum. Büyük bir kamyon yavaşladı önümde. “just a stranger on this truck” diyerek atladım, içimden gülerek. “selamın aleyküm” dedim, racon icabı. “eyvallah” dedi ayıdan biraz küçük şoför. “nereye böyle, Afyon’a mı?” diye sordu. Ben nerede olduğumu tam kestiremiyordum. “Evet abi, farketmez zaten” dedim. “Ne o birader, ne iş?” dedi herif. “Abi boşver, öyle takılıyorum işte” diye cevap verdim. Anlam verememişti ama üzerinde de durmadı pek. “küstüm” ü dinliyordu, sesini biraz daha açtı, ve yandan şarap şişesini çıkarıp uzattı. Karnım çok açtı, ama dipledim. Adım “Kobal” dedi, “senin ki ne?”. Adım Deniz’di ama söylemeyi uygun bulmadım. “Babür” dedim, “memnun oldum”. Kafasını hafifçe öne eğip, vites attı “garç” diye. “Bu kamyonlar çok dayanıklı oluyor” dedim, hem laf olsun, hem de hafif yağ çekme amacıyla. “ben şoförüm kardeş, sikime kadar” dedi. “küstüm” bitmiş, “böyle olur ağaların düğünü” lafı geçen bir şarkı başlamıştı. Şarkı böğür böğür böğürüyordu kamyonun içinde. Ben de “yeah, yeah, god is great” diye devam ediyordum içimden. Benzincide durduk. “Ben işiycem” dedi ve indi. Torpidoyu karıştırmaya başladım. Biraz para bulup sıvışmayı düşünüyordum. Karıştırırken arkamdan hışırtılar geldi. Döndüm, uykulu bir herif bana “ne iş” der gibi bakıyordu. “Nooldu abi?” dedim. “Napıyosun lan” dedi. “Abi şarap arıyordum” dedim. “ulan göt kadar torpidoda şarabın işi ne” dedi. Haklıydı. Kolumdan tutup, “Kobal abim gelsin, görüşücez” diye bağırdı. Kurtulup kaçmak istedim, herif bıçak çıkardı bir anda. O sırada Kobal kamyona atladı. Sonradan adının “Muğlalı Fikri” olduğunu öğrendiğim herif, olanları anlattı Kobal’a. Şimdi, ben bu herifin adının “Muğlalı Fikri” olduğunu nasıl öğrendim di mi? Hem de lakabıyla falan. Hatta soyadı da “Geçmişsizoglu’ymuş. Şöyle: Herifler psikopat çıktı. Beni kamyonun damperine zincirlediler. Ve kendilerine hizmet ettirmeye başladılar. Şaraplarını koyuyorum, ekmek arası bir şeyler hazırlıyorum, kamyonu temizliyorum falan. 2 yıldır sürüyor bu. Daha s.kmediler. Bakalım, Allah saklasın.

Hazne

Boş boş bakıyordum pencereden. “yağmurlu havada balığa çıkmayı severim” dedi Töhmet abi bir anda. Aslında böyle saçmalamazdı. Fakat bundan bir süre önce, bir travestiyi becerdiği sırada, travestiyle dalga geçmeye de kalkınca, travesti dönüp Töhmet abiyi sikmişti. Sonra garipleşti Töhmet abi... Garipleşmesi normaldi de, böyle durumlarda genelde içe dönülür, Töhmet abi dışa dönmüş, sosyal bir adam olmuştu. Devamlı bir yerlere gitmek, kendini göstermek istiyordu. Kendini daha seksi, daha çekici buluyor gibiydi. “Ne balığı abi” dedim, “istersen at yarışlarına gidelim, biliyorsun atlarınki böyle olur” diye de kolumu çıkardım gevrek gevrek gülerek. Kısa bir sessizlik oldu. Sonra Töhmet abi hızla mutfağa doğru koştu ve kendini camdan aşağı bıraktı. Garipti, çünkü zaten girişin bir altında oturuyordum. Töhmet abi geri geldiğinde üstü başı çamur içindeydi. “hadi bir çamaşırhane bulalım” dedi. “abi saçmalama içerde çamaşır makinesi var” dedim. Yine lambalaşmıştı. “Töhmet abi benle açık ol, yarrağın tadı güzel mi geldi” dedim. Yine hız aldı ve kendini yine mutfak camından aşağı attı. Döndüğünde leş gibiydi. “bak bunu çamaşır makinesi çıkarmaz, hadi kuru temizlemeciye gidelim” dedi. “Abi sen en iyisi bir fitness center’a git, slip don giyip, kulplu beygire otur” dedim. “Ve şimdi buradan hemen siktir git” diye de ekledim. Karşımda, evli, 3 çocuklu 52 yaşında yeni filizlenmiş bir ibne görmek istemiyordum daha fazla. “Burhan, keşfettim kendimi” dedi. “boşa yaşamışım bunca zaman, karım Drahşan’a dokunmak bile istemiyorum artık, çocuklarımın da canı cehenneme” diye devam etti. “Orospu çocuğu” dedim içimden. Ama Drahşan’da gözüm vardı yıllardır. 39 yaşındaydı, 3 çocuğa rağmen güzeldi hala. 2 sene önce Boyceğiz’de kamping yaptığımızda Töhmet abi, bağırtmıştı karıyı yan çadırda. O günden beri aklımdaydı Drahşan. “Drahşan’ı gönder ben konuşayım istersen, rezil durumunu açıklamaya çalışayım” dedim. Durumdan istifade, yardımcı olma ayağıyla, karıyı bir kere siksem, zevkimi alırım diye düşünüyordum. Olmadı. Drahşan’a, benimle görüşmeye gelirken, bisiklet çarptı ve öldü. Bu yani, Töhmet’le de görüşmüyorum.

Feeling Called Love

Saftim, saftiriktim... Taa ki arkadasim Taki ’nin ne mal oldugunu anlayana kadar. Ev arkadasim olan Taki bana o güne kadar kendini bir melek gibi tanitmisti. Fakat bir gün isten eve döndügümde Taki ’yi nisanlim Gülveren ’e takarken yakaladim. Taki, hayatimda ilk defa gördügüm birbirinden degisik pozisyonlari ardi ardina siraliyor, nisanlim Gülveren ’de bir porno yildizi ustaligiyla Taki ’den asagi kalmiyordu. Yaklasik 20 dakika bu sehvet gösterisini içim kan aglayarak seyrettikten sonra Gülveren ’in “Beni duvara yasla öyle oturt“ lafiyla kendimi 70m.lik tramplenden havalanip 4 takla, 1 salto attiktan sonra bos havuza çakilmis gibi hissettim. Bu igrenç sova daha fazla dayanamazdim. Kapiyi hizlica çarpmam bile Gülveren ’in sehvet çigliklari ve Taki ’nin zevk horultulari arasinda kaynayiiiip gitti. Merdivenlerden inerken 3 numarada oturan bayan hentbol A milli takimlar eski teknik direktörü Billur Lörçe kapiyi aniden açip önüme atlayarak “Sizin dairden çok garip sesler geliyor, neler oluyor“ diye sordu. Nisanlima kötü basiyorlar diyemeyecegim için, 2 kat alttan bile ayni yataktaymis gibi net gelen seslere aldirmayip “valla ben hiçbir sey duymuyorum“ deyip kendimi disari attim. Büyük ihtimalle yukardan gelen seslerle ilgili soru soracak olan ve önüme atilan kapici Aplik efendiyi de ters yöne hamle yaparak ekarte ettim. Nereye gidecegimi bilmiyordum. Bir ara memleketim Bolivya’ya bile gitmeyi düsündüm. Aptal aptal dolasirken cep telefonum çaldi. Telefon ekraninda Gülveren aradiginda çikan ‘Sensiz olmaz‘ yazisini görünce aci aci gülerek telefonu kapatmaya yeltendim. Fakat neden bilmiyorum parmagim ‘yes‘ tusuna gitti. Hiçbir seyden haberim yokmus gibi davranarak “Efendim Topiş ’im“ diyerek telefonu açtim. Gülveren bitkin bir sesle “Çik çik kendimi asiri yorgun hissediyorum beni havuza götür“ derken arkadan Taki ’nin nefes sesleri geliyordu. Utanmaz herif bir de seks sonrasi sigarasini yakmak için olsa gerek 30 yillik zipposunu saklatti. “Topis ne sesiydi o” dedigimde “Komodinin üzerinden ikimizin parkta çektirdigimiz resmimiz düstü, canim” dedi. “Tamam canim seni bir saat sonra evden alirim” deyip telefonu kapattim. Bir saat sonra Gülveren ’i alip havuza gittim. Her zamanki gibi ona karsi yakin davraniyor, arada yaptigim esprilerle ortami samimilestirmeye çalisiyordum. Gülveren bana hiç aldirmayip kendini havuzun klorlu sularina birakti. Firsat bu firsat deyip gerilip kosu mesafesi alarak hizla havuza dogru yönelip benden profesyonel bir hareket bekleyenleri hayal kirikligina ugratarak herkesin çok iyi bildigi çivileme stilde havuza daldim. Amacim dipten sinsice gidip Gülveren ’in ayaklarina yapisip onu dibe çekerek öldürmekti. Yaklasik 37-38 m. dipten gittikten sonra klordan gözlerim kanlandi, bir sey göremez oldum ve yönümü sasirip mecburen su yüzüne çiktim. Gülveren balik gibi yüzmeye devam ediyordu. Havuzdaki çocuklardan birinin deniz gözlügünü alip tekrar daldim. Yaklasik ayni mesafe dipten gittikten sonra Gülveren ’in ayaklari net olarak karsimdaydi. Sinsi ve seri bir hareketle sag ayagina yapisip Gülveren’i dibe çektim. Yaklasik 10 sn. Gülveren ’i dipte tuttuktan sonra asagilik yosma sol topugunu var gücüyle suratima oturttu. Hatirladigim son sey bu... Kendime geldigimde hastanedeydim. Doktorun söyledigine göre deniz gözlügünün camı sol gözümü kör etmis, burnum kirilmis ve ön dislerimden birini akcigerimin derinliklerinde bulmuslar. Bulanik olarak hayal meyal gördügüm doktora son bir gücümle soru sormak istedigimde agzimdan “Dokfor iyifelefekmiyim?” gibi bir cümle çikti. Doktorda bana ümitsiz vaka edasiyla bakarak “Narkoz birazdan etkisini gösterir, biraz uyu” dedi. Yalniz ve soguk hastane odamda uykuya dalmadan önce son hatirladigim sey Gülveren ’le Taki ’nin seks sovlariydi.

Don't Go


Önümdeki arabaya tam Allah Korusun yazan yerden geçirdim. Koruyan tampondu o da ise yaramamisti. Indim.4 biraliydim. Vurdugum arabanin soförü arabasindan inerek dizginlenmemis inek gibi üzerime kosmaya basladi. Ben de sapitmis mouse gibi sag sol yaparak onu sasirttim ve yaklastigi anda kafayi Quick-Shot Joystick gibi oturttum. Kanlar içinde yere serilen herif ‘benim adim Jean-Pierre Le Saux’ dedi. Derin nefes alip ‘benim adim da Metin fakat isim söylemekle bir yere varabilecegimizi sanmiyorum’ dedim. Le Saux ‘amaca varmayalim amacin kendisi olalim’ deyince seri adimlarla arabama atlayarak uzaklasirken 5. birayi açtim. 6.yi ve 7.yi de....

Yeni Gelin

'Hey Bo nereye gidiyorsun' dedim. Pek konusmazdi. Birden arkasini döndü ve 'Ispanya'da kale yaptirmam lazim' dedi. 'Aciliyeti?'dedim. Suratima küçümser bir ifadeyle bakti ve kapiya yöneldi. Aslinda ask adamiydi. Daha önce de degil kale, tuvalet duvari bile yaptirmamisti. Kosarak omzuna dokundum, 'Bunca kadin sensiz?' diyecek oldum. Silkelendi ve 'Artik I.S.P.'ye inaniyorum Bora' dedi. I.S.P. dünyaya çarpacak bir göktasiyla çarpmadan önce bulusup artik bu göktasinin üzerinde yasam olusturmayi hedefleyen bir koloni yaratma çabasiydi. 'Peki abi kale ne ise yarar bu asamada? dedim. Aci güldü. 'Bir ise yaramaz' dedi. 'Dünyada benim de bir eserim bulunmamasi için yaptiriyorum'. Mantikliydi. 'Yaptirma abi o zaman' dedim. 'Mantiksiz konusuyorsun Bora' dedi. Mantikliydi. Mantigin oldugu her yer mantiksizdi.' Mantiklisin abi' dedim. Mantiksizdi.

Dö Marj

Sıkılıyordum. Içeri gidip koltuga popo biçimini çikarmaya çalisan dedemle ugrasmaya karar verdim. Adama 'I fucked my grandmother' deyince 2. dünya savasi gazisi 86 yasindaki dedem ne diyorsun gibilerden suratima bakti. Azrail’i yakindan taniyan bu adamin aklini daha fazla karistirmamak için oradan uzaklasirken dedem 'Büyükannemle yattim' deyince göt oldum ve durumu çözebilmek için yaklasik 7 dakika yerimde çakili kaldim. 86 yillik bu adamin Ingilizce bildigini bilmiyordum. 'Ne diyorsun sen dede?'deyince adam afalladi ve 'bende anlamadim evladim ne dedim?' dedi. Bu sefer 'Was haben sie am wochnende gemacht?' dedim. Birkaç saniye sonra dedem 'bu hafta sonu ne yaptiniz 'dedi. Hiç iyi hissetmiyordum. Adini sordugumda bile 5 dakikada cevap veren bu adam Ingilizce ve Almanca cümlelerin çevirisini birkaç saniyede yapiyor ve isin kötüsü bunu nasil yaptigini kendisi de bilmiyordu. Sinirlerim bozulmustu.Disari çikip, Endonezyaca, Flemenkçe ve tarihte kullanilmis fakat günümüzde unutulmus dillerin sözlüklerini satin aldim. Bu sözlüklerden dedeme 'Has tas porcuk jelirte lohan' dedigimde dedem birkaç saniye içinde cümlenin dogru çevirisini yapti. Uzun bir süre adama bu tip cümleler söyledim ve dedem çevirisini yaparken aval aval suratina baktim.Dede sen dogustan bir translator'sun dedim. 'Çevirmen' dedi. Bunaldim. Karsi komsumuz Fenis beye gidip 'Rukarta belök lolman olman' diyerek çevirisini yapmasini istedim. Adam bana ugursuzluk saldi. Fenis'in bu özelligini bilmeme ragmen ondan böyle saçma sapan bir sey isteyerek hata yapmistim. Artik sadece dogum günümde 3 tane ugur böcegi yiyerek bu ugursuzluktan kurtulabilirdim. Ve dogum günümü 6 gün önce kutlamistim. Çaresiz eve döndüm. Dönerken asansör kendi boslugundan firlayip beynime oturdu.359 gün daha bu duruma katlanamazdim. Dedemin durumu ve benim gelecegimin arastirilmasi için devletten kredi alip Florida'daki Cape Canaveral Uzay Üssü'ne gittik. Bir grup bilim adami yaptiklari arastirmalar sonucu dedemde garip bir duruma rastlayamadilar çünkü adam orada sorulan her yabanci dilden soruya 'Ha?' diye cevap verdi. Bana ise dogum günümde 3 adet ugur böcegi yemem söylendi. Çaresiz oradan ayrilirken Dedem 1947 yilinda düsen bir UFO'dan canli olarak kurtulan bir uzayliyla konusmaya basladi. Dedem 'visxzzzzzz huççil gtrwuidk' diyor uzaylida ona cevap veriyordu. Fakat daha sonra uzayliyla ne konustugunu anlatamiyordu. Adamlar dedemi konusturmak üzere alikoydular. Evime döndüm. Acaba herkes bir seyleri benden gizliyor muydu?Yani büyükannem genetik mühendisi veya bakkal Okan laser tabanca üreticisi olabilir miydi? Veya ben ölmüstüm ve cehennem zebanisi dedemin kiligina girmis beni cezalandiriyor muydu? Bu duygularla taksiye atladim ve soföre kesfedilmemis bir yildiza gitmek istedigimi söyledim. Taksi aniden havalandi. (Biliyordum...) Atmosferden çikarken degisik duygular içindeydim. Arkama dönüp dünyaya söyle bir baktim.

R.Kö.L.

Evden çikip dünyanin en güçlü insanini aramaya koyuldum. Vazgeçtim. Ekmek alip eve döndüm. Ekmek yedim. Ekmegin mayasini tutmadim ve bizim köyü aradim. Düsmedi. Dilekçe yazip PTT'ye basvurdum. Memur BILIYORDUM ZATEN yazili bir kart çikardi. Karti alip tesekkür ettim.Çikarken çalistigi masaya tükürdüm. Olgunlukla karsiladi. Eve gidip köyümü aradim düstü. Muhtara ‘baklaç baklaç kör baklaç al baklaç kör saklambaç’ dedim. A.b.f senmisin? dedi. ‘Ben R.kö.l babacan anamgilleri bagla’ der demez köyün meshur paraziti Pust, ‘R.kö.l görüstürmeyecegim koçum elinden geleni ardina koyma’ dedi. Pust'un zayif noktasi redial'di. 3 kere redial’e basip bir kere de 7'ye yüklenince aradan çikti. Anamgillere ‘sen senin sen onun oy senin seçim sizin’ diyince hava duruldu gök gürüldedi günes açti bulut yarildi ve kiyamet günü geldi. Sevinç mahallesinin imami Oykan gel günahlarini sevaplarini tarticam dedi. Tartiya bindim günah tarafi çatirdadi. Oykan cehenneme güzelim dedi. BILIYORDUM ZATEN kartini verince ‘sen seni bil baskasi seni bilsin sen seni bilirsen baskasi seni bilir’ dedi.O anda yer duruldu toprak yarildi bulut inledi günes agladi.Ay? dedim saglam bira almaya gitti diyince laf oturdu su duruldu sakal uzadi tras gerekti.

Zenci Yüreği

Herkesi ekmeye karar verdim. Telefon defterini açip herkese randevu verdim ve gitmedim. Tatmin olmamistim. O sirada karsima çikan kapicinin ortanca oglu Alfa'ya çelmeyi takip oyuncagini parçaladim. Sesleri duyup gelen kapicinin büyük piçi Ntsc pis zenci diye bagirarak küçükken benimde kullandigim ve ucunda kus boku oldugunu bildigim öldürücü oku belinden çikarip salladi. Ntsc kör oldugu için ok yan komsum üzüm bagi imparatoru 1712 Malta göçmeni zamaninda Büyük Iskenderin elini öptügünü bildigim ve vampir olma ihtimali yüksek olan degerli varlik Kont Muhammed'in alnina girdi. Kontta evine girip kapiyi kapadi. Ntsc oklari sallarken çok sakin bir sekilde yanina gidip kafasini oksadim ve rasgele dedim. Disari çikarken Kibris harekatinda F-16 pilotu olan ve uçak düserken koltugun yanlis firlatmasi sonucu kollarini ve bacaklarini kaybeden beyinsiz insan kapicimiz dilsiz Soyuz’un karsisina geçip ‘sikinide kestilermi amina kodumun oglani gel basket oynayalim’ dedim. O sirada disari çikan küçük piç Beta'nin elinden biberonunu alip ayagimda sektirmeye basladim ve Soyuz'a ayaklarin kokuyor pis pilot deyip Beta'yi hirpaladim. Çikarken de apartmana iseyip ‘geldigimde temiz olsun’ dedim. Isyerime geldigimde karisini çok kötü götürdügüm ve evlerinin yanmasinda büyük payim olan müdür yardimcisi Akdeniz, karisinin üzerinde sov yaptigim fotograflari gösterdi. ‘Takma kafana, bugün karina yarin sana’ dedim. Bozulur gibi oldu. Sikilip eve döndüm. Apartmana girdigimde Soyuz yuvarlanarak duvarin arkasinda siper aldi ve içi daha önceden çikarilmis olan tükenmez kaleme üfleyerek bana agzinda topladigi bir paket kus yemini seri bir sekilde atmaya basladi. ‘Soyuz gel barisalim’ diyerek elimi uzattim. Beyinsiz kapicipilot mal gibi suratima bakinca suratinin tam ortasina tekmeyi oturttum. Soyuz kus yemlerinin hepsini yutarak bir müddet bülbül gibi sakidi ve yuvarlanarak evine girdi. Bende dünyanin en etkisiz herifinden sikilip yukari çikarken merdivenlerde Ntsc'nin oklariyla ölen postaci ve sütçüyü gördüm. Eve çiktigimda Ntsc hala ok atiyordu. ‘Bu kadar oku nereden buluyorsun’ dedim. ‘Gizli bölmem var’ dedi. ‘Yerini bulabiliyor musun?’ diye sordum ‘bazen’ dedi. Sirtini sivazlayip eve girdim.

Carper

Uyandım ve direk uyudum. Uyandigimda uyuyordum. Süphelenip anahtar deliginden baktim. Bol miktarda azot gazi gördüm. Süphemin yersiz ve gereksiz oldugunu anlayip camdan asagi sarktim. Bulutun üstünde bulut olmadiginin farkina varip alt katin camindan içeri girdim. Alt komsumuz Bersbey ‘bu ev artik senin’ diyerek dördül çim biçme makinesi ile girtlagini parçaladi. Ben de kizilderelilerin ruhu ugruna Bersbey'in ruhunu çikarip sakladim. Saklamaktan sikilip kendimi evdeki perdeye doladim. Mevlana aklima gelince süzüldüm tül perdenin içinden geçip nasil geçtigim hakkinda fikir edinemedim. Moon Walk yapip perdeyi zorladim. Geçemeyince perdeyi açtim ve cama kafayi geçirdim. Kesilen sah damarima uhu ile pres yaptim. ‘Akacak kan damarda durmaz’ deyip bileklerimi kaset temizleyicisi ile kestim. Daha sonra var gücümle zaman makinesi yapmaya basladim. 7 yil zaman makinasi ile ugrastiktan sonra bu makinenin beni 7 yil ileri götürdügünü anladim. Kizim 7 yasina gelmisti, onu ilk okula yazdirdim ve adinin ne olmasini istedigini sordum.

Sünnet Düğünü

Karabiberim adli çalismayi mirildanarak evden çiktim. Sokak kapisina geldigimde kapicimiz Cem ‘good morning’ dedi. Ciddiye almadim, göt oldu. Abonmanim bittigi için geri dönüp Cem abonmanin varmi? Dedim. ‘No’ dedi. Ben de taksiye atladim. Taksici ‘geçmis olsun abi’ dedi. ‘Niye’ dedim. ‘Sana çift tarife uygulayacagim’ dedi. ‘Bu trafik tüzük ve yönetmeligine aykiri’ dedim. Besinci vitesle kalkip bacaklarimi oksadi. Arka koltuga dogru hamle yaptim. O sirada meydana çikan götüme samimi davrandi. Gözdagi vermek için ‘Biz Delikanliyiz’ adli sarkiyi söylemeye basladim. Çekinerek ‘abi nerelisin’ dedi. Korkutmak için ‘Trabzon, Ofluyum’ dedim. Of’ta kanlisi varmis. Hemen issiz bir sokaga daldi. ‘Nereye’ dedim. ‘Kestirme bir yol biliyorum’ dedi ve dag yoluna saptik. ‘Koç gibi delikanlisin ceza evlerinde sürünme’ dedim. ‘Sissss’ dedi. ‘Yetti artik irz düsmani, plakani aldim süründürürüm’ dedim. ‘Neymis’ diye sordu. ‘Abi ruhsatini görebilirmiyim’ dedim. ‘Gel al’ dedi. ‘Siktiret görmesemde olur’ dedim ve gizlice cep telefonumu çikarip cinsel mutluluk hattini aradim. Yapacak bir sey yoktu. Soyundum ve arka koltuga malak gibi uzandim. Soför ‘hah söyle’ dedi ve isimi oracikta bitirdi. Aglamaya basladim çünkü ben artik sermayeydim. Durumumu gören soför ‘topoglan in artik’ dedi. ‘Kötü söz sahibinindir’ dedim ve saganak yagmur altinda bayirdan asagi deliler gibi kosmaya basladim. Hakaret ve islik seslerine aldirmadan çitlerden atliyor çukurlari bir ceylan narinligiyle geçiyordum. Gece yarisi eve vardim. Cem sokak kapisini aralayip ‘Atlas abi bir taksici simdi yengeyi sordu’ dedi. ‘Why?’ dedim. ‘Well I like pop music’ dedi. Ingilizcem yeterli olmadigi için ve direkman yukari çiktim. Önce 5 numarali komsumuz sihirbaz Sihhat Sapka'nin kapisini çaldim ve bana ibnelik bozucu büyü önermesini söyledim. Sapkasindan tavsan çikartip ben bundan baska numara bilmem dedi ve ‘Atlas ibne olmus’ diye bagirdi. ‘Ibne Sihhat anani da sat’ dedim ve kendimi asansör boslugundan asagi biraktim.

Roşşşşşşş

Yapabileceklerimi gerçeklestirmek için o gün kendimde gereken azmi buldum. Nota defterimi çikardim ve son sarkimin melodisini flütümle icra ettim. O sirada sokaktan geçmekte olan gazinocular krali Gazi Sahsuvaroglu evime geldi. Ben kahve ikram etmek için mutfaga giderken adamlari hoyratça bileklerimi büküp narin ruhumu hiçe sayarak beni mercedes 500 sec full otomatik 4 kapi arabalarina tikip bilinmeyen bir yöne dogru yöneldiler. ‘Gazi bey lütfen’ dedim. ‘Seni star yapacagim en büyük emelim buydu’ dedi ve Kahir Mektubunu okumami emretti. ‘zevkle sevgili Gazi’ diyerek:
"Cihan-i sardi saadetin tevercü-hü
Ulvi bir ruya bu efaül-ü"
misralarini okudum. Gazinin gözlerinden iki damla yas indi. ‘Ne oluyorsunuz kuzum?’ dedigim anda Gazi Bey’in kalas gibi elinden çikan talihsiz sille bir daha sarki söyleyemememe sebep olacak bir kazanin baslangiciydi. Gazi beyefendi tek aski olan ve serseri bir roket atar mermisinin isabeti neticesi ile yasama veda eden biricik Nihalcigini hatirlatan bu sarkida hassas sinir sisteminin bozulmasi sonucu bana vurmustu. Gazi’nin malikanesine geldigimde ses tellerim bütün islevini yitirmisti. Üstüne birde bahçedeki daha önceden ölmesi için igne verildigini tahmin ettigim ve bes kalin zinciri koparip hiç bir köpekten duymadigim sesleri çikaran garip mahlugun saldirisina maruz kaliyordum ki; mahluk, Gazinin ‘roossss’ sesiyle aniden durup anani dolma yapicam der gibi gözlerimin içine baktiktan sonra kendisi için özel olarak hazirlanmis üç kuzuyu önümde yedi ve yuvasina döndü. Gazi’nin yaninda kendimi emniyette hissetmistim. Daha sonra Gazi beyefendiye küçüklügünden beri dadilik yapan Haci Baci bana 47çesit ot ve 13 agaçtan alinmis yaprak ve ayrica 7 bülbül dilinden özenle hazirladigi iksiri verdi. Hala sesim çikmiyordu fakat artik çok hizli kosuyordum. Bir sabah erken kalkip kumsalda degerli tas aramaya çiktigimda adinin Rifki oldugunu ögrendigim iti kumsalda orkinos yerken gördüm. Görür görmez yönümü degistirdim fakat kokumu alan Rifki kumlari birbirine katarak ve denizi tasirarak, ayrica kumsalda duran kabinleri ve sandallari parçalayarak bana yöneldi. Tam o sirada malikanenin balkonundan bizi seyretmekte olan sevgili Gazi megafonla roossss dedi. Yaratik fren yapmasina ragmen hizini alamadi ve Gazinin kotrasina bindirerek kotranin infilak etmesine sebep oldu. Gazi siklemedi ve megafonla ‘Kimiz, kahvaltin hazir’ diye bütün sahili inletti. O sirada Koldas adli bahçesinde bir ayi besleyen komsumuz Gazinin sesinden rahatsiz olarak Firat adli ayisini saldi. Çildirmis ayi malikaneyi yiktiktan sonra önce Gaziye tecavüz edip öldürdü daha sonra Rifki'yi yiyip Koldasin ona ögrettigi "bu is burda biter" adli çalismayi söyleyerek gitti.

Uhu

Genellikle portakal sikarken sikilirsam muz soyarim. Bir gün portakal sikarken sikildim fakat evde muz yoktu afallayip yere düstüm. Dogrularak var gücümle sigara içmeye basladim. Sigara bitince ne yapicam diye düsünüp strese girdim ve eve muz almayi unutan hizmetçim Kalori'ye ‘niçin?’ diye bagirdim. Içeri kaçti. Kalori'yi ararken neyi aradigimi unutup bunaldim ferahlamak için bogaza indim ve Kalori'yi bogazda muzlu süt yaparken gördüm. Fenalasip kendimi yoldan geçen arabalarin altina attim. Kendime geldigimde arabanin altinda sürükleniyordum. O sirada arabanin altina giren mesin top kafamda patladi. Buradan kurtulunca voleyi atan ayiyi bulacagima yemin ettim. Arabanin altinda sürüklenirken aniden açilan kanalizasyon kapaginin içinden Battal Gazi cikti ve beni cekerek kurtardi. Bütün kanalizasyon isçilerini tek tek kiliçtan geçirerek kendi insa ettigi zaman tünelinden beni 1288 yilina götürdü. Ben artik oraya aittim...

İstikbal

Oturup düsünmeye basladim. Çok derin düsüncelere daldigim anda imamin sesiyle irkildim. Gidip kendime bir duble cinfiz koydum. Imam bagirdikça ben fondip yaptim. O sirada serefeden beni seyretmekte olan imam parmagiyla anami kast eden hareketler yapti. Ben de ona haç isareti yaptim çünkü küfürsüz tezahürata inanan bir yapiya sahiptim. Ezani bitiren imam bütün ahaliye ‘Isa Meryemoglu adli kisi dinsiz Allahsizdir’ diye hoparlörle haykirdi. Hemen içeri girip dedemden kalan yesil takkeyi kafama geçirdim ve koltuga oturup hurma yemeye basladim. Aradan çok az bir zaman geçmisti ki asagidan mahalle halkinin ‘Allahsiz disari’ sesleri gelmeye basladi. ‘Bismillahirrahmanirrahim’ diyerek balkon kapisini açtim ve yesil tespihimi sallayarak ‘Allahin inayeti üzerinize olsun eyy aziz din kardeslerim’ diye haykirdim ve ‘buraya kadar niye zahmet ettiniz cuma namazinda görüsebilirdik’ dedim. Tam durumu kurtariyordum ki imam hoparlörle ‘Seytan bu evini arayalim’ dedi. ‘Arkadaslar sakin olursaniz yarim saat sonra gerekli açiklamayi Neco’nun kahvede yapicam’ deyip ortaligi sakinlestirdim ahali ugultular çikararak uzaklasti. Fakat uzaklasmayip bana aval aval bakmaya devam eden köfteci Haci Hasmet'in oglu Bakraç ‘Seytan, Seytan’ diye bagirmaya basladi. Kafasinin ortasina yumurtayi yiyince aglayarak yere yatti. Ben de milletin duyabilecegi sekilde bildigim bütün arapça sözleri kullanarak pencereyi usulca kapattim. Seytan oldugum yine anlasilmisti baska bir insan kiliginda yeniden gelmek üzere dünyadan ayrildim.

Tuşlar Arasında

Arabayi alip taksime pezevenk aramaya gittim. Taksime gelip etrafa bakinirken kirik Cumali arabaya atladi. ‘tras olmamissin’ bugün dedim. ‘Orospulardan firsat bulamiyorum Aral abi’ dedi. Sadist Iffet’i sordum ‘abi sindi Etap Marmara’ya biraktim’ dedi ve makarna Ajda veya halka Zehra'yi önerdi. ‘bu aralar hiç piyasan yok, dogalgaz Lütfü nerede?’ dedim. O sirada çevirmeye girdik. Polisler yakindan tanidiklari Cumali'yi alip beni biraktilar. Ben de porno dergi almak için sisli'ye dogru yöneldim. O sirada süper bir kari görüp hemen yanastim ve ‘iyi aksamlar hanfendi’ dedim. ‘hassiktir orospu çoçugu’ dedi. Duymamazliktan gelip ‘misir de bakayim amina kodumun travestisi’ dedim ve kartimi takdim ettim. O da arabaya tekmeyi oturtup kaportayi göçertti. ‘Cana gelecegine mala gelsin’ dedim. Parayi bir pislik olarak görüsüm karsisinda duygulanan travesti aglayarak karanlikta kayboldu. Ben de eski okulum olan Disket Pasa orta okulunu ziyaret edip beni ruhsal ve cinsel zedeleyip yirtik bir paçavra gibi topluma sunan rehberlik ve seminer hocam Zetina Payzin'a eski imtihan kagidimi tekrar kontrol etmesini söyleyip söylememe konusunda kararsiz kaldim. Bu bocalama içinde gökyüzünün derinliklerinde dolunay belirince ürküp kendimi bilmez bir halde ormanin derinliklerine dogru kosmaya basladim.

Süper Joy

Sabah kahvaltisinda dört acili lahmacun, üç içli köfte, bir buçuk adana, iki kaymakli künefe yiyip üstüne üç testi ayran ve yedi soda içtikten sonra huzur basti. Özel yaptirdigim kus tüylü kanepeme yatip istirahate çekildim. O sirada çenemde kasintiyla karisik bir kasilma hissettim aynaya baktigimda çenemde hayat belirtileri vardi. Siklemeyip top sakal biraktim. Fakat iki gün sonra konusamaz ve yazamaz hale geldim. ‘Havalardandir’ deyip geçistirdim. Tirnaklarim dökülmeye baslayinca birseyler oldugunu sezdim ve bu islerde usta oldugunu bildigim langirt salonu sahibi yakin dostum yüce insan Pancar Peyderpey'e sikayetimi ilettim. Bana sadece helikopter böceginin üreme mevsiminde biraktigi yumurtalarin akini barutla karistirip yarama yedirmemi tavsiye etti. Ben de gerekeni yerine getirdim. Kisa bir süre sonra çenemdeki yaralar uzayip yosuna benzer garip enfeksiyonlara dönüstü. Artik doktora gitmenin sagligim açisindan yararli olacagini düsündüm ve aile doktorumuz Ürün Tip'a durumumu anlattim. Bana bu isin çözümünün Kudüs’teki El Rahman On Sül Bin Dehliz adli bilge kaganda oldugunu söyledi. Ben de ilk uçakla Kudüs’e gidip bilgeyi buldum. Bir iki saniye çeneme baktiktan sonra ‘bu is Süper Joy böceginin isi’ dedi. Bu böcegin isirmasi ile artik hayatta cinsel ve ruhsal yönden hiç bir amacimin kalmadigini söyledi ve 4 e 3 ebatlarinda bir Süper Joy böcegi posteri verdi. ‘sevgili Atakanim’ diyecek oldum, ‘sus bre deyyus bin uçan halina dön evine’ dedi. Oradan ayrilip bir serkes gibi dolasirken Meydan Larousse'un "S" harfinden Süper Joy olarak bilinen böcegi bulup biyolojik özelliklerini ögrendim ve ögrendigimle kaldim.

Utanç Verici

Dakikalar ilerledikçe dogdugum köy olan Arjantin’in Çikistita On Törmet kasabasini özlüyordum. Dayanamayip bavulumu toplarken dayimin ikinci karisi kontes Valentina ‘nereye?’ dedi. ‘Türkiye’den kopuyorum’ dedim ve kapiyi kirarak çiktim. Çikistita ya vardigimda hemen kazi çalismalarina basladim. Buldugum Türk bayragina sarilip öptüm ve bütün gece onla uyudum kalktigimda çocukluk arkadasim Ardiles 33 sene önceki gibi ip atliyordu ‘Solo porto onto pisto del Turco’ dedi. ‘Fis’ deyince kosarak geldi ve dirsegimden öptü. Sonrada bana kazi çalismalarimda yardimci olabilecegini söyledi. Bu arada Afyonlu Kurthan dedemin sari su matarasini ararken Dünyanin çekirdegine kadar inmistik. Burada rastladigimiz iki Nasa görevlisi bize çok konuksever davrandilar. Çilingir sofrasi kurup muhabbete basladik. Kari muhabbetinden sikilip Çikistita'ya geri döndüm. Yaklasik yarim saat sonra Ardiles geldi ve ‘niye o kadar yürüdün, bizi uzay gemileriyle birakirlardi’ dedi. ‘Türklerden gelecek kötülügü Amerikalilardan gelecek iyilige tercih ederim’ dedim ve Bayragi boynuma dolayip intihara tesebbüs ettim. O sirada Ardiles bayraga asit atip kopmasini sagladi bunu irkima ve sopuma hakaret olarak kabul edip Ardiles’i desip lesinin etrafinda zeybek dansi yaptim yoruldum su içtim gelistim.

Richard Hallbrooke

Sirin gözükmek için sari esofmanimi giydim. Içinden beyaz donum gözükünce çikardim ve favorimi kisaltip yola çiktim. 38 aydan beri ilk sokaga çikisimdi. Günesi yiyince hemen apartman sahanligina kaçtim ‘Dimpil on the Q’ deyip yine disari çiktim, burun dösegim etkilenince yine sahanliga kostum. Daha sonra eve çikip bir ay daha beklemeye karar verdim 29. günde hayatta tek muhatap oldugum insan Toydil fax çekip; ‘senin kilit noktayi (yurdanur), galeria Mc te lavugun biri ile gördüm’ diyor ve söyle devam ediyordu:
not 1:Big mac'te mayonezi arttirmislar ve mönüde indirim var.not 2:olaya konsantreyim.not 3:best of burak kut'u kaptim.
3-te mek'te olon saturday Toydil
Hayatta tek muhatap oldugum insan Toydil'le olan iliskimi o an kopardim ama sinirlerim altüst olmustu. Suriye’den 4 ay önce siparis ettigim 1.5 kg Badem Burma'yi yemeye karar verdim. Biraz yedikten sonra sinirlerim yatisti. Artik Badem Burma vücudumda etkisini kaybedene kadar güneste kalabilirdim. Sari esofmanimin içine sari don giyip disari çiktim. Bu seferde kendimi taksi gibi hissediyordum. Üstüne birde isligi yiyince eve kaçtim. Kapsül haline getirdigim 1 kilo Badem Burma drajeyi yanima alip tekrar disari çiktim. Kapici ‘sokak kapisini yaglamaktan biktim usandim’ dedi. Ters cevap vermemek için bir draje Badem Burma attim ve canima can kattim. Burma yiyerek parkta dolasirken, günesin degerli isinlarini iliklerimde hissettim. Bu sirada parkta Badem Burma drajelerle besledigim sevimli küçük kuslar bir yarasa halini aldi o anda aklima teyzemin bana her zaman dedigi ‘kötü anlarda saatine iki defa bak’ lafi geldi fakat su anda kötü durumda degildim. Kuslar saldirinca baktim ters dönüyordu. Ikinci kere baktim yine ayniydi. Saatimin arkasini açip Badem Burma drajeyi pilin üstüne yapistirdim. Saat düzeldi, kuslar duruldu son drajeyi de niyetçinin tavsanina verdim ve drajem bittigi için eve döndüm.

Kan Beynimde

Bir buçuk parça tabak takimini Bosver Gazetesinden bi an önce kapmak için sabahladigim Boksuyu Iskembecisinden firladim. Kuyruga girdigimde dördüncüydüm. Daha sonra arkama dönüp ‘bugün alti parça dagitilacak yedinci dahil gerisi beklemesin’ der demez arkadan ‘sanane lan sülalesini dölle besledigimin pustu’ diye bir anirma duydum. Sinerek besinciye yanastim. Hemen cebimden simit ve iki gün önceki mahalle dügününden kalan akide sekerini çikarip besinciye verip arkaya dogru paylastirmasini rica ettim. Bu sirada besincinin omzunun üstünden baktigimda yedinciyle göz göze geldim. Ayni anda altincinin simitin içine akideleri döseyip ayranla beraber abandigini farkettim. Birden mahallenin midye dolmacisi Moralkan’in yedinciyle konustugunu gördüm. Islik çalip dolmaciyi çagirdim. Bana hayatimin kaydigini artik üssünden firlatildiktan bir kaç saniye sonra patlayip milyon parçaya bölünüp Atlas okyanusunun karanlik ve soguk sularina gömülen bir mekikten farksiz durumda oldugumu söyledi. Bir anda götümden soguk terler bosaldi. Herseye ragmen sira bana gelmisti. Bir buçuk parça %100 Etiopya mali olan Özetiopya tabaklarimi yakin arkadasim gazete promosyonu uzmani bayii Tirajberk’in elinden kaptigim gibi yarinki promosyon olan Selalenin Suha Dönüsü ve Hz.Merhem bil Pratik’in eseri olan 1.843.999 derste Namaz ve Sehadet adli esere kavusmak için sabahlamak üzere bayii’yi cepheden gören Kadifeciler Birligi Hanina kostum. Beni gören I.T.Ü matematik mühendisligi eski rektörü günümüzün ileri tarti uzmani Ezo Tarhana ‘tart tart tart,degil elmali tart,tarti var’ dedi. Kabul edip bu teknoloji harikasi tartiya çikinca dijital ekrandan yedincinin deli gibi Hana girip ‘nerede o promosyon çömezi’ diye naralar attigini gördüm .Kaçmak için hareketlendigimde Ezo alete ‘kalsin’ komutunu verdi ve ben kendimi ayaklarim tartiya yapismis,basim ayak bas parmagima degen sekilde diger erkeklerin hayvani makatsal içgüdülerini had safhaya çikaracak pozisyonda domalmis olarak buldum. Birden Ezo tartiya ‘eve’ komutunu verdi ve tartidan tekerlekler çikip beni kuytu bir köseye çekti. Bir süre sonra Ezo gelerek tartiya ‘senfonik tras’ komutunu verdi.Bu laftan sonra ruhumun bedenimden bir süre ayrilip geri döndügünü hissettim. Birden Hindularin elle ameliyat denedikleri insanlarin çigliklari esliginde vapur sirenine benzeyen bir müzik çalmaya basladi. Daha sonra tartidan çikan oldukça iri bir ustura Ezo’nun sürdügü kremlerle makat bölgemi trasa basladi. Ezo da götümü en iyi gören yere oturup sigara içerek insanlarin kabus gördüklerinde çikardigi gibi garip sesler çikariyordu. Bana ‘götün dallanmis budaklanmis ama mahzende kizilcik sopasiyla terbiye edilebilir’ dedi. Ve ‘mahzen’ komutunu verdi. Tarti mahzene girerek beni, benimle ayni pozisyonda duran götü trasli kurbanlarinin yanina götürdü. Kurbanlar hep bir agizdan, büyük bir disiplin ve armoni içinde ‘TART TART TART DEGIL ELMALI TART TARTI VAR’ dediler. Ezo tartilari yöneten manyetik panelin yanina giderek salteri indirdi. Bende diger kurbanlarla birlikte uykuya daldim.

Yesterday Was Dramatic

Aynaya götümü döndüm. Karpuzlarımı iki yana ayırıp eğildim ve iki bacak aramdan göt deliğimin hemen yanında çıkan ve göt deliğimi tamamen kapatıp sıçmamı büyük ölçüde engelleyen basura benzer cerahat irin karışımı, bakkallarda satılan ve hepimizin küçükken bir iki kere sektirdiği plastik top büyüklüğündeki çürümüş ete benzer tanımsız şekli görünce direk tuvalet kapısını kilitledim. Kafamı ellerimin arasına alıp aynaya baktığımda Taylan abi ile yüz yüze geldim. “Taylan abi çocukları da getirdin mi?” diye sorduğumda kendi ağzımın oynadığını fark ettim. Kendimi o kadar kaybetmiştim ki bir an aynada, dört tane açık kalp ameliyatı geçiren ve su an hastanede ölümle pençeleşen, berberlerde sadece favori düzeltici olarak çalışan Taylan abiyle karşılaştığımı zannetmiştim. Koroplast çöp torbasından yaptığım donumu yukarı çekip belimi iple bağladım ve tuvalet kapısının kilidini açtım. Zaten evde kimse yoktu. Panikleyip lüzumsuz yere kapıya kilidi vurmuştum. Yatak odama doğru yöneldim fakat yürürken Koroplast donumdan çıkan “haşır huşur” sesler sinirimi bozuyordu. Kendimi yatağa yüzüstü bıraktım. Osurup duruyordum fakat sıçamıyordum. Günlerdir doktora gitmeyi düşünüyor fakat doktorun götümdeki tanımsız yumruyu görüp neler yapabileceğini düşününce direk vazgeçiyordum. Yatağıma yüzüstü uzanmış anlamsızca halıya bakarken aklıma bir fikir geldi. Leğene 3 tane 70’lik Klüp Rakı boşaltıp üzerine oturdum ve bir sigara yaktım. Sigara yakarken alev alan alkol yumru’ yu anormal bir sesle patlattı. Yumru beynimde, boklarda ağzımda patladı.......iyi günler..

Anormal Soba Ölümleri

Pastaneden bi tane kaşarlı pide aldım. Hani üzerinde erimiş kaşar olan pidelerden. Bazen domates ve yeşil biber de olur bu tip pidelerde. Bunda da vardı. Neyse. Eve geldim. Kahve yaptım bi tane. Pideyi ağzıma götürdüm. Fakat ısırmadım. Nedenini bilmiyorum. Masaya bıraktım. Kahve içip, dışarı çıktım. Pastanenin önünden geçerken pideyi aldığım çocuk, ‘ne çabuk yedin?’ der gibi suratıma baktı. Sonra selam verdi. Gözünün içine baktım. Kafamı çevirip yürümeye devam ettim. Akşam eve döndüğümde, pide hala masanın üzerinde duruyordu. Fakat bu sefer yalnız değildi. Bi kara sinek üzerinde uçuşup duruyordu. Ara sıra üzerine konuyor fakat saniye bile geçmeden havalanıyordu. Garipti. Konduğunda bi süre kalması daha mantıklıydı. Çünkü sinekler genelde böyle yapar!. Bi sandalyeye oturup sineği izlemeye başladım. Sinek belirli aralıklarla konup, hemen havalanıyordu. Sanki pide, sineğin uzun süre üzerinde kalmasına izin vermiyordu. Veya bana öyle geliyordu. Pideyi masanın üzerinden alıp duvar kenarına bıraktım. Böceklerle karşılaştığında neler olacağını merak ediyordum. Pide günlerce yerde kaldı. Fakat bu süre içinde çevresine ne bir böcek ne de böceğe benzer bir şey yaklaşmadı. Bu durum yaklaşık 2 ay devam etti. Pide bayatlamadan duvar kenarında ki hayatına devam ediyordu. Bir gün eve döndüğümde pideyi yerinde bulamadım. Eve benden başka girebilecek tek kişi olan temizlikçi Hilal hanımı pideye dokunmaması için defalarca uyarmıştım. Evi aramaya başladım. Ve kısa bir süre sonra kaşarlı pideyi banyoda, klozete tırmanmaya çalışırken buldum. Pide evrim geçirmiş, 8 ayağa sahip olmuştu. Şüpheleniyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Önce konuşmaya çalıştım. Bi kaç soru sordum. Aptalcaydı. Belki de değildi. Neyse, pide sorularıma cevap vermedi ama her soruda bibersiz ve domatessiz olan tarafını bana doğru yöneltti. Göze benzer bir organı yoktu fakat herhalde sadece kaşar olan tarafında görebilmesini sağlayan bir şeyler vardı. Zaten olsa ne olurdu...

Hüllap

Amcamın adı Balyar dı. Amca adının anlamı ne diye sorduğumda susar ve derinlere dalar giderdi. Yani amca balı yarmak anlamına mı geliyor diye sorduğum bir gün, gözlerinin dolduğuna bile şahit oldum. Kafasını iki yana salladı ve günü geldiğinde öğreneceksin, bekle dedi..... hiç unutmam. Ailede ki herkes anlamını sadece amcamın açıklayabileceğini söyleyip duruyordu. Kendime alkollü bir meyva kokteyli yaptım. İçmedim. Sek scotch koydum ve dipledim. Sonra scotch un verdiği etkiyle, meyva kokteyllini döktüğüme üzülüp bir scotch daha yaptım. İçmedim. Alkolü bol bir meyva kokteyli yapıp, bir yudum aldım ve yine scotch a döndüm. Aradan 4 saat geçtikten sonra amcamı aradım. Amca, sana bugüne kadar amca dedim artık sana Balyar diyebilir miyim diye sordum. Amcam, bu konu telefonda konuşulmaz, Alman hastanesi karşısında ki telefon kulübesinin yaklaşık 6 metre ilersindeki 4 katlı şimdi 3 kata indirilen binayı tam cepheden gören rot-balansçıda buluşalım dedi. Amca ne gerek var, sana uğrayayım işte dedim. Evin mahremiyeti var Alcan, rot-balansçıya gel dedi. Amca o zaman Kadırga çıkmazında ki Aşşak dalakçısının arka sokağında ki Bülbül dilberdudağı patisserie de buluşalım diyeceğim ama bu işin boku çıkacak, en iyisi bu işi telefonda halledelim dedim. Amcam birden, sana ne lan benim adımdan öküz, sen önce Alcan denen ve buram buram ibnelik kokan 3 paralık ve s.ki kalkmayan 70 lik prostatlı organları kaldırma yeteneğine sahip aşağılık adına bak dedi. Ağzımdan sadece ‘ama amca’ lafının çıktığını ve telefonu ister istemez kapattığımı hatırlıyorum. Biranda götümün sulandığını hissettim. Çaresizdim. Aradan bir süre geçtikten sonra kapı çaldı. Gözden baktığımda amcamı gördüm. Açıp açmamakta tereddüt ettim fakat göt deliğimde kaşınmayla karışık kanırtılma duygusu hissettim. Yine de kapıyı açmadım. Fakat ardından, evrende başıboş dolaşan ve herhangi bir gezegenin atmosferine girdiğinde dağılıp ezilen bir göktaşı gibi hisseden ruhum, elimi kapının tokmağıma götürdü. Açtım kapıyı. Hiçbir şey konuşmadık. Ben yatak odasına gidip uzandım. Amcam bana direk girdi. O anda anladım ki Balyar balı yarmak değil bal gibi yarmaktı...

Deal

Bazı hayvan düğünlerinde karı karıya dans ederler ya, kendimi aynen öyle hissediyorum. Karılardan hangisi olmuşum, fark etmez. Adım herhalde Aynur veya Nuray olur... Does NOT matter.. Benim ruhum dans eder o düğün salonlarının pistlerinde çünkü. Hem de durmaksızın.. Ta ki düzenli ve sağlam bir geliri olan bir erkeğin dikkatini çekinceye kadar sallanıp duran o karılardan farksızım ben. Dişilik değil anlatmak istediğim. Zaten ibne değilim. Fakat zaten o karılar da lezbiyen değil. Ölümsüz de değilim.. Zaten o karılar da diil. Gelmek istediğim noktayı bilmiyorum. Huzurlu ölmek istiyorum gibi bir nokta belki.. O düğünlerdekilerinin tam tersi yani... Yani onlar huzursuz ölmek istiyorlar demiyorum. Belki de diyorum ama onu demek istemiyorum. Ne demek istediğimi tek cümlede anlatabilirim belki de. Uzatıyorum... Sıkılmamak istiyorum. Sıkılmayacağım bir yer, bir bilgisayar oyunu, bir müzik, bir karı.. Veya bunların hiçbiri. Biraz problem istiyorum. Yeri geldiğinde problem, sonra huzur falan... Sıçmak gibi .... Yani sıçmak aslında problem ama yeri geldiğinde huzur. Problemleri klozette bırakmak gibi... Ama huzura ulaşmak için illa ki problem!...Bok, insanın gerçek gölgesidir! That’s just what i wanna say!.. Hem de in a sentence!.. Hem de çok felsefi!........ Hem de smells alcohol...

19 Mart 2009 Perşembe

4 Basamaklı Merdiven

Berbata yakın hissediyordum.. Dolfin Dalga grubundan kovulmuştum; nedeni buydu böyle hissetmemin. Dolfin Dalga, yunusla, seks içgüdüsüyle iletişim kurmayı amaçlayan yeni akım Türk grubuydu. Türkler bunu bulmuştu, aktif olmak için. Kovulmamın nedeni, kimine göre konsantre olamamam, kimine göre ise hiçbir şeydi. Hiçbir şey diyenlere nedenini sormadım. Ötekilere de. Imzasız bi kağıt gelmişti eve, kovuldun diye, neden belirtilmemişti. Ama kağıdın sonunda genellikle msn’de kullanılan gülen surat figürü vardı. Yırttım. Apartman çatısına kiremit döşeniyordu. Hüzünlendim birden. Eskiye gittim. 4 kişiyle 3,5 saatlik porno film çektiğimiz günlere... Eski geçmişte kalmıştı. Güzel günlerdi; ben, Esemil teyze, Haldır huldur Benkay ve büyük fahişe Eşşek Lamia’dan oluşuyordu kadromuz. Lamia, çift “ş” li eşek lakabını, eşşek gibi pozisyon almayı sevdiği için almıştı. Kıvranır, kıvrılır pozisyonunu alırdı, film çekerken. Hatta Benkay bir gün “buraya seni eğlendirmeye değil, iş için geliyoruz” demişti. “sen önce s.kini kaldır pezevenk, lakabın haldır huldur ama tık yok lan sende” diye cevap vermişti Lamia... Benkay altta kalmazdı, muhteşem bir cevap verdi ama ne dediğini hatırlamıyorum. Büyük laflar ederdi Benkay. Bir lafını hiç unutmam, hatta hayat felsefemdir: “colayı açmasan bile, soğutup ısındırırsan, gazı kaçar” demişti, beraber Soyuz ve Apollo uzay araçlarının kenetlenmesini seyrederken; sene 1975... Şimdi benim Dolfin Dalga gibi olaylarla uğraştığımı bilseler ne yaparlardı acaba? Neyse, Lamia’yı düşününce s.kim kalkmıştı. Eski günlerin hatrına bi 31 patlatiyim dedim. Fakat o sırada çatıya kiremit döşeyen işçilerden biri beni gördü. Çatıdan sarkarak, alçak bi sesle “25 kağıt ver, ağzıma alıyim” dedi. “Sütlaç mısın lan sen” dedim. “O ne abi” dedi. Allah belanı versin diyerek perdeyi kapadım. Zevkim kaçmıştı, gidip yoğurttan ayran yaptım.

Uzaktan Kumanda Kazaları

Yıl 2027’ydi; kısa mesaj olayı bir çok aşkı bitirmiş, bir çok yuvayı dağıtmıştı. Mutluluk sim kartların ardında kalmış gibiydi. Bir keresinde “Mektup daha mı iyiydi baba” diye sormuştu, oğlum Tükenmez. Daha iyi değildi belki ama, belki de daha iyiydi. “Sen uğraşma bu işlerle, önündeki hapları bitir” dediğimde kendimi boşlukta hissetmiştim. 1998 yılında hediye edilen dolma kalemimi çıkardım dijital sandıktan. Mis gibi ağaç kokan dosya kağıdı da yoktu artık. Dijital dosya kağıdına yazmaya uğraştım ama sonuçta kağıdı s.ktim. Avuç içimdeki çizgileri dolma kalemle çizirtmeye başladım ben de. Gözlerim dolmuştu. O sırada bir kısa mesaj geldi. Telefonu alıp camdan fırlatmayı düşündüm önce. Sonra güldüm kendi kendime... Neyi fırlatıyordum ki, beyne yerleştirilen çipler telefon vazifesi görüyordu artık. Şifreyi söyleyip mesajı dinledim, şöyleydi: “Tükenir abi, biz dünkü karılarla, yeni açılan kuru fasulye-pilavcıya gidiyoruz, istersen gel”. İşte bu mesajı karım Kontrtükenir görse, beni anında terk ederdi. Tedbirli davrandım. Bir daha şifreyi girip, mesajı bizim evin geri dönüşüm kutusuna gönderdim. Geri dönüşüm kutusunu da, dijital kapıcının dijital konteynırına boşalttım. Gitmemiş, karımı aldatmamış, yuvamı riske atmamıştım ama gitmediğim için yine mutsuzdum. Vazgeçtim. Hemen şifreyi yazıp kapıcının konteynırına girdim. Mesaj hala oradaydı, komple silinmemişti. Hemen geri aldım. O sırada sisteme giren kapıcı “abi napıyon sen yaa” diye mesaj attı. “S.ktir lan” dedim, ve hemen engelledim davarı. Sonra “OK, geliyorum” diye cevaplayıp evden çıktım. Kuru fasulye - pilavcıda güldük eğlendik. Felekten bir gece çaldık, sonra da karıları götürüp s.ktik. Aradan 3 gün geçmişti, baş ağrılarıyla uyandım bir sabah. Nedir bu ağrı falan derken, Kontrtükenir’in benim çipi karıştırdığını fark ettim. “OK, geliyorum” mesajını görmüştü. “Nereye gittin sen o gün” diye sordu. “Azot almaya” diye cevap verdim. “Yalan söyleme, bu mesajın uzantıları, Diji-Fasulye diye bir yere kadar gidiyor” dedi. Tedbirsiz davranmış, giden kutusunu boşaltmamıştım. “Ha, olabilir, o gün fasulye de yedim galiba” dedim. Bir şeyler sezmiş, tatmin olmamıştı. Sim Kart Bakanlığından benim o gün Diji-Fasulyeci’de neler yaptığımı gösteren görüntüleri istedi. Ertesi gün, görüntüleri Kontrtükenir’le beraber izliyorduk. Masanın üstünde, suratım alkolden kızarmış bi şekilde, karının gö.ünü avuçladığım görüntü olayın son noktasıydı. Ve işte benim evliliğim de bu şekilde bitti. Ama pişman değilim, karılar çok iyiydi, hahahahahaha......

Avlu

Hava iyiden iyiye ısınmıştı. Sıcak, bedene ve zihne basınç yapıyordu. ‘mükemmeliyet’ dedi Sonataber abi. ‘ne o abi’ dedim. ‘Bu’ dedi güneşi işaret ederek. Ve devam etti : ‘küresel ısınma dünyanın sonuna işaret ya aynı zamanda; işte o mükemmeliyet’. Gazozumdan bir yudum daha aldım. ‘abi gençsin yaa daha’ dedim. ‘kafayı yemek için erken’. ‘dinle’ dedi. ‘bak, insanlık gittikçe daha da inanılmazı gerçekleştiriyor, ve bu küresel ısınma gibi sonuçlar doğuruyor, ve bu da dünya denen gezegenin sonuna işaret ya, dünyanın sonu mükemmeliyet işte’ dedi. Gazozu dipledim. Ve geğirerek kahkaha atar gibi yaptım. Amacım ne geğirmeyi gizlemek ne de kahkaha atmaktı. ‘Birtehan gülme, dinle” dedi . “Bak, dünya acı dolu; terör, kanser, aids, ekonomi falan filan”. “Dünyanın sonu demek, bütün bunların da sonu demek; dünyanın sonuyla mükemmeliyete ulaşacağız işte, insanlar bunun için mücadele ediyorlar bir bakıma”. Cümlenin sonuna doğru ses tonu da artmıştı, heyecanlanmıştı. Alt dudağımı üst dudağımın üstüne getirip suratına baktım bi süre. Sonra, “Acıktım, ne söyleyelim” dedim. 2 gün üst üste içmemiş olsam, içerdim. “Evde balık var” dedi Sonataber. “Kızartma mı?” dedim.. “Boğduktan sonra oyma” dedi.” “Abi saçmalama, kızartma küresel ısınmayı hızlandırır ya o bakımdan” diyip iğrenç şekilde sırıtmak için uğraştım. “kafayı üşütmüşsün sen abi” dedim. “belki bi tatil falan dicem ama” derken, Sonataber cebinden print edilmiş bi kağıt çıkarıp, 1979 dan bugüne kadar sıcaklık ortalamalarını okumaya başladı. Sıcaklık devamlı artmıştı tabi de, benden sonrası tufandı. “benden sonrası tufan abi” dedim, kaşlarımı iki üç kez üste kaydırarak.. Sonataber cebinden bu sefer çakı çıkardı. Ve dilini ısırarak bana doğru nişan aldı. “Abi dur napıyosun” dememe kalmadan fırlattı. Eğildim, arkam camdı, çakı camı deldi ve 3 saniye sonra aşağıdan “ah” sesi duyuldu. Çakı, marketçi Boynavaz abinin dizine saplanmıştı. Kıvranıyordu herif. “Boynavaz bizden” dedi Sonataber. “Abi bizden de herifin dizini si...şsin” dedim. “Hastane de bizden” dedi. “senin ananın a. koyayım” dedim. Ha ha, son 3-5 cümle yalan, öyle bir şey olmadı, Boynavaz sağlam. Ama Sonataber bana neden yalan yazdığımı soruyor şimdi. Düzeltmemi istedi ama düzeltmedim işte.

Final of Lionel

“Bultan gelicek di mi yavrum” diyip duruyordu arabanın arkasındaki yaşlı karı. Porno film çekmek için stüdyoya götürüyordum karıyı. Yarım saat kadar önce huzurevinden çıkarmıştım. İşim buydu; huzurevinden yaşlı karı kaldırıp, porno piyasasına satmak. Huzurevlerinde çalışan hademelerden yaşlı karıların soyadlarını öğreniyordum, ufak bir miktar karşılığı. Daha sonra, yaptığım sahte kimliklerle, kendimi akrabaları olarak tanıtıp karıları dışarı çıkarıyordum. “Gelicek teyze” diyip, arabayı sağa çektim. Semerkant’la buluşacaktık, stüdyonun yerini o biliyordu. Semerkant porno piyasasının ıcığını cıcığını bilirdi. 1976 yılında, bir hamile pornosu çekimi sırasında doğduğu söyleniyordu. Doğumun ardından Bolivyali annesi bunu terketmiş, porno stüdyosunun türk temizlikçisi de evlat edinip yurda kesin dönüş yaparken alıp getirmişti yanında. İnanıyordum buna, çünkü tam bir orospu çocuğuydu. Kendi doğum pornosuna mastrubasyon yaptığı bile soylenirdi ama zannetmiyorum. Kısa bir bekleyişten sonra “naber Taçsun abi” diyerek arabaya atladı Semerkant. “İyidir Semi” dedim. “Yeni karı bu mu abi” dedi. Başımı salladım. “Teyze sana inanamayacağın zevkler yaşatacağız” dedi arkaya dönüp. “Sen Bultan’ın arkadaşı mısın evladım” diye sordu yaşlı karı, masumca. “Bultan ne lan?” diyip baktı karının suratına aval aval. “Bultan oğlu galiba” diye fısıldadım. “Bultan’ı bilmem de teyze, bizde bi Altan var, boru gibi de malzemesi var” dedi ve kahkaha attı Semerkant... Karı zaten zavallı durumdaydı, Semerkant da üzerine gidiyordu. Bir süre sonra “karnım aç” dedi yaşlı karı. “Bu kadar erken yemek istiyorsan, Taçsun abim ıssız bi yere çeker birazdan” diyerek kahkalara devam etti. Sinir bozucuydu. Bir simitçinin önünde durdum. Arabadan inerken, “oğlum karper de alır mısın” dedi yaşlı karı. Semerkant, “istersen caterpillar alsın teyze” diyerek kahkalara boğuldu yine. Simitçide karper yoktu. Bakkaldan almak için etrafa bakındım biraz. Döndüğümde Semerkant arka koltukta, karıya kolunu atmış pozisyondaydı. “Beğendin galiba” dedim. “Abi eğleniyoruz işte yaa” dedi. Bi süre sonra karıyı boynundan öpme girişimlerine başladı Semi. “Oğlum aaaa” falan diyordu karı. Bi tünele girdik. Çıktığımızda ağzına almaya başlamıştı yaşlı fahişe. Semerkant gevremiş, boynunu arkaya atmıştı. “Buna eroin falan vermeye de gerek yok” dedim. “At kameranın önüne, daya malafatı.” Semerkant mı’ladı. Mı’lamaya devam etti sonra da. Mı’lama bittiğinde yaşlı karı ağzı bembeyaz şekilde dikiz aynasından bana bakıyordu. “Peçete var mı arabada” diye sordu. “Donuna sil” dedim. Sinirlenmiştim. Gazladım. “Aldanma çocuksu mahzun yüzüne” çalıyordu radyoda. Tesadüf değil dedim içimden. Daha sonra da “Uyandım sabah ile” çaldı ama bunun durumla hiçbir alakası yoktu. Bu duygularla stüdyoya geldim. Karı “sağol evladım” diyerek arabadan indi. Yiyeceği malafatların sayısını bilmiyordu...