
“Selamın aleykum, dızzt bızzt” diyerek kahveye girdim. Kimseden cevap gelmedi. Normaldi, çünkü kafamda kask vardı. Kendime müslüman uzaylı havası vererek, kahvedeki hayvanlara şakamsı bi şey yapmak istemiştim. Tanımamışlardı. Örsel abi suratıma bakıyordu aval aval. Kameradan izler gibi izliyordum kaskın içinden. Arkadan biri “kimsin lan sen lavuk” dedi; galiba oltacı Nazım’dı. “Dızzt dızzt ponkaaa!” diye cevap verdim. “Ponkaaaa” derken, aynı anda da, atalarımızdan kalma “nasıl oturttum” gibi bir hareket de yaptım, anlamsızca. Sinirler bozulmak üzereydi. Kaskı çıkarmaya karar verdim. Tam çıkarıyordum ki, arkadan enseme bir tekme yedim. Ve diz üstü çöktüm. Şuurumu kaybetmek üzereyken “diz üstü bilgisayar var mı” diyerek bir espri daha patlattım. Ve yere yığıldım. Kendime geldiğimde bir okey masasının üzerindeydim. Taşlar kıçıma batıyordu. “Bu hareketler senin neyine be” dedi çaycı Bezmen; üzülmüştü halime. “Bu kahvenin dokusu bana uygun değil be Bezmen” diye cevap verdim. Doğruldum. Ilgıt ılgıt terliyordum. “Kim attı lan o tekmeyi” diye bagırdım bi anda. “Kapa konuyu Aytimur” dedi Örsel abi. “Niye abi” diyecek oldum, okey taşını ters çevirip hızla tahtaya yapıştırdı. Galiba siyah 7’liydi. Ve Bezmen’e dönüp, “bi oralet” dedi. Örsel’e saygım vardı. Ama g.tlek durumuna düşmüştüm bir kere, hesabını sormalıydım. “Sen karışma Örsel abi” dedim. “Kim ulan!” diye bağırdım bi kez daha. “Uzatıyorsun” dedi Detlef. Detlef, belediye işçisiyken, tatile turkiye’ye gelmiş, sonra da yenibosna’ya yerleşmiş bi Alman’dı. “keine brain” dedim salağa. O sırada arkalardan “bendim ulan, nolucak” diye bir ses geldi. Baktım, sesin sahibi nohut-pilavcı Burçak’tı. Elinde de bornoz vardı. “O ne lan” dedim. “Ölünü yıkadıktan sonra sarıcam seni bunla” dedi. Burçak, beygirin ayıyla çiftleştirilmesinden türemiş bi yapıya sahipti. “Arkadaşlar bi şey demicek misiniz bu manyağa” dedim. Millet olumsuz bi şekilde kafa salladı. “Ne diyelim” mırıltıları da geliyordu aradan. “Yatıracak faturam var, çıkmam lazım” mırıltısı da geldi bi yerlerden. “hepinizin a. k.” dedim, içimden. Kaçmak en iyisiydi ama Burçak çıkış kapısının önündeydi. Bedenime uçak şeklini verip, cama doğru fırlattım kendimi. Kahvenin çift cam yaptırdığını bilmiyordum. Böbreğim bu çift camın arasında sallanıyordu bir süre sonra. İnliyordum. Burçak ağır adımlarla yanıma geldi, bi süre aval aval baktı ve yüzüme tükürüp gitti. En son Bezmen’in ambulans çağırdığını hatırlıyorum.